Tuesday, November 10, 2009

İyi ki doğdun Berlin!


(yarın radikalde yayınlanıcak olan yazı. berlinin internetli cafe eksiği yüzünden süper alelacele yazıldı. çok üzüldüm)


Şenlikler aslında günler öncesinden başladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında neredeyse tamamen yok olan, duvarın yıkılışının ardından tamamen yeniden yapılandırılan ve tek orijinal duvar kalıntısına sahip olan Potsdamer Platz’ta noel marketi ve duvarın yıkılışının 20. Yılı kutlamaları birleşmişti. Kaldırımın bir tarafında insanlar hamburgerlerle yapay bir buz dağından kayıyor, diğer tarafında ise duvarın yıkılışını temsilen yerleştirilen dominoların yanında fotoğraf çektiriyorlardı. Herşeyi televizyondan seyretmeyi seven bazı Berlinliler hariç herkes 9 Kasım’ı bekliyordu.

Önceki akşam Berlin’in sembolü Brandenburg Kapısı’nda yaklaştığımızda bu günü bekleyen herkes orada çoktan toplanmıştı bile. Ama beklenmedik bir durum vardı: Herkes çok sakindi. Bağıran çağıran itişen kimse yoktu. Dibimizde çalan Berlin Devlet Orkestrası’nı bile zorlukla duyuyorduk. Biz de halkın sakinliğinden istifade ederek önlere doğru itişerek ilerlemeye başladık.

Ta ki yeni duvarlarla karşılaşana kadar: Önce kutlama gecesi doğu ve batıyı yeniden ayırdıklarını keşfettik. Sonra da zamanında gelmiş ve önlerde yerini almış, geç gelip önlere kaynamaya çalışan seyirciye asla geçit vermeyen sinirli Alman duvarını. Bir diğer bölgedeki yaşlı bir amcadan da dirsek yiyince anladık, Almanlar’ın bu konuyla ilgili tavrı buydu. Zaten medeniyetin yolunu sokakta birbirlerini terbiye ederek bulduğuna inandığımız Almanlar en sonunda bizi sindirmişti.

Dünyanın en klişeleşmiş şarkılarından 'Wind of Change' sözleri dolayısıyla son zamanlarda Berlin'de çok modaydı. Sonunda ‘yüksek düzey temsilciler’in konuşma sırası geldiğinde çalan şarkı da bu olunca, bu duruma yalnızca birkaç düzine Türk güldü.

Ancak mizansen ve müzik konusunda demodelik had safhadaydı. Kutlamalar sırasında bir grup çocuğun suratlarında hayatlarında ilk defa öbür tarafı görüyormuş ifadesiyle geçişi olayın içinde çocuklar olduğu için yine idare etti. Ama başkanların konuşmalarından sonra sahneye 'Freiheit' isimli şarkıyı söylemek üzere çıkan dört takım elbiseli adam seyirci tarafından 'Ah! Scheisse!' ünlemiyle karşılandı.

Ama en şaşırtıcı detaylar Obama’yla beraber çalışarak kariyerine faydalı bir iş yaptığını kanıtlayan Hillary Clinton'ın seyirciden aldığı alkış, bu kadar sessiz sakin hatta ruhsuz bir seyirci karşısında bile konuşma yaparken ağlayan Berlin Eyaleti Başbakan’ı Klaus Wowereit ve Alman basını ve organizasyon yetkililerinin yabancı basına ‘auslander’ muamelesi yapmasıydı.

O kadar kalabalığa rağmen, seyircinin sakinliği sayesinde en önlerde duranlar bile rahat nefes alabiliyordu. Herkes, bir sürü içki ve (Berlin'de neredeyse serbest olan) ot içtikten sonra bile aynı sakinlikle, olaysız evlerine döndü. Ama aynı sakinlik dolayısıyla da bu kadar çabaya rağmen kimse tarihi bir olay yaşıyor gibi hissedemedi.

No comments:

Post a Comment